9 Kasım 2012 Cuma

Sen James Bond'un Yerinde Olsan Ne Derdin?

Sony, “Skyfall” lansmanı ile birlikte geçenlerde açıkladığı sosyal medya oyununun 3. görevini veriyor. 3. görev hem Facebook hem de Twitter üzerinde gerçekleşiyor. Sony Facebook ve Twitter hesabı üzerinde gösterilen videonun son 5 saniyesinde Bond bir şeyler söylüyor ve Sony sorusunu soruyor:

“Sen Bond’un yerinde olsan ne derdin?”



Sen de yaratıcı cevabını Facebook’ta “Skyfall Ödüllü Soruları” Tab’inde veya #M3bendedim hashtag’iyle Twitter’da paylaş. En yaratıcı cevaplar Sony jürisi tarafından seçilecek ve en iyi cevabı verenler, Xperia Tablet S, Bond 50. yıl Blu-ray seti, Skyfall T-shirt'ü ve Sinema Bileti gibi ödülleri kazanma şansı yakalayacak.



Bakalım gerçekten Bond’a yardımcı olabilecek misin?

Yeni görevleri öğrenmek için, Sony Türkiye Facebook ve Twitter hesaplarını takipte kal!

Bir bumads advertorial içeriğidir.

3 Kasım 2012 Cumartesi

Bond Hızında Telefon!

Sony™ Xperia akıllı telefon serisinin en yeni modeli Xperia™ ion, Ekim ayında Avrupa ile aynı anda Türkiye’de satışa sunuldu. Türkiye’de 2 Kasım’da vizyona giren Skyfall filmiyle lanse edilen Xperia Bond serisi üyesi Xperia™ ion, 42 mbps’ye çıkabilen mobil internet hızıyla dikkatleri üstüne çekiyor. Türkiye’de ulaşılabilecek en yüksek mobil internet hızını sunan Xperia™ ion, akıllı telefon kullanıcıları için fark yaratan bir deneyim sunuyor.



4,6 inçlik Mobil Bravia Engine teknolojisine sahip HD (720p) ekranıyla film izleme keyfini üst seviyeye taşıyan Xperia™ ion, entegre Fizy müzik uygulaması ile sınırsız müzik deneyimi sunuyor. 12.1 MP kamerası ile profesyonel fotoğraf makinelerine taş çıkaran Xperia™ ion, Full HD (1080p) video çekim özelliğine de sahip.

Xperia™ ion bağlantı özellikleriyle de fark yaratıyor. DLNA, MHL veya HDMI bağlantısı ile televizyon, dizüstü bilgisayar ve tablet ile anında bağlantı kurup, resim ve videolarınızı büyük ekranda yüksek kalitede görüntüleyebilirsiniz.


Avrupa’nın en prestijli tasarım ödülü olan 2012 Red Dot Tasarım Ödülü’nün de sahibi olan Sony Xperia™ ion James Bond’a yakışır teknolojik özellikleri şık bir tasarımla birlikte sunuyor.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

23 Ekim 2012 Salı

Bond, Sony ile İstihbarat Topluyor!

23. macerasına çıkan James Bond’un yeni filmi “Skyfall”, 2 Kasım’da vizyona giriyor. Bu sefer MI6 saldırı altında ve James Bond hem arkadaşlarını korumak, hem de M’e olan sadakatini kanıtlamak zorunda. Sen de gerçek bir Bond hayranıysan, Sony’nin sürükleyici sosyal medya oyunu “AjanS” bir hayli ilgini çekecek.




Sony, “Skyfall” lansmanı ile birlikte geçenlerde açıkladığı sosyal medya oyununun ilk görevini dün verdi. Bond’un zihni sinir alet edevatları olmadan sıkıntıya düşeceğini düşünen Sony, “4 ekran ile Bond’a yardım et” görevini açıkladı. Q’nun verdiği görevde 4 ekran olarak TV – Tablet – Akıllı Telefon ve Laptop düşünülmüş. Bu 4 ekranın nasıl kullanılacağı da kullanıcılara bırakılıyor.

Q’nun sorusu ise şu şekilde:

“Eğer sen olsan, bu 4 ekrandan hangisini seçerdin ve o ekrana hangi özelliği eklerdin?”

Sen de bir ekran seç, farklı ve Bond’un işine yarayacak bir özelliği Twitter’da #M1benyaptım hashtag’i ekleyerek paylaş. En çok retweet edilen ve Sony jurisi tarafından seçilen fikirlerin sahipleri, Bond’un güvendiği Sony Xperia Tablet S, Gala Gecesi davetiyesi ve Bond 50. Yıl Blu-ray seti kazanacak.

Bakalım gerçekten Bond’a yardımcı olabilecek zihni sinir bir yanın var mı?

Yeni görevleri öğrenmek için, #AjanS hashtag’ini takibe devam et.

https://www.facebook.com/SonyTR
https://twitter.com/Sony_Turkiye #AjanS #M1benyaptım

Bir bumads advertorial içeriğidir.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Okuribito - Departures - Son Veda

Vedalar hep zor olmuştur çoğumuzun hayatında.. Aslında veda etmenin bile birden çok kademesi vardır.. İnsan, önce içinde vedalaşır..sonra teninde sonra ise soluğunda bitirirverir cümleleri..ve veda..hoşçakal..

Bu sefer filmin beni çok etkilediğinden bahsetmiyeceğim çünkü bu film için çok etkilenmiş olmak durumu, kişiye göre değişecektir..ancak hayatınızda önemli olan kişilerle olan cismen veya fikren vedalaşmalar bu filmde su yüzüne çıkıyor ve hiç beklemediğiniz kadar duygusallaşmanıza sebep oluyor.. hatta yarım kalmış vedalarınıza yol gösteriyor.. kendi içinizde aslında hiç bitmemiş olan bu hüzün, tahmin edemiyeceğiniz boyutlarda sizi sarsabiliyor..

Filmde geçen çok küçük bir hikayeden bahsetmek istiyorum.. Çok eski dönemlerde insanlar yazı ve konuşma yeteneklerini elde etmemişken birbirlerine olan hislerini, herhangi bir yerden bulup seçtikleri taşları karşısındakine vererek anlatırlarmış.. Pürüzlü ise kızgınlık açık renkli ise ve pürüzsüz ise aşk, sevgi gibi hallerini anlatmaya çalışırlarmış bu yolla..Bana oldukça eğlenceli ve güzel bir hikaye gibi göründü..

 Her neyse.. hayatımızda zaten sayılı olabilecek güzellikler mevcut ve onlarla vedalaşmak çok zor.. İzlemenizi ısrarla tavsiye ediyorum. ( Yazan : Yusuf )




17 Temmuz 2012 Salı

Mother - Madeo - Anne

     

         İnanılmaz bir dil. İnanılmaz bir oyunculuk.. Hatta inanılmaz bir senaryo. İnanın şuan bu yazıyı 02:33'de biri kapalı olan gözlerle yazıyor olmasam yinede böyle kısa yazardım diye tahmin ediyorum.. İzleyin ve size dokunmasına izin verin.. Sizi sarsacak.. Emin olun.Filmdeki Anne oğul ilişkisi klişeymiş gelebilir ancak filmde katman katman öyle çok duygu gizliki hepsi öyle güzel anlatılmışki canınız acıyor.. Bu inanılmaz anneye.. ( Hye-ja kim Anne ) ve inanılmaz çocuğuna ( Bin Won çocuk ) söyleyecek hiç bir söz bulamadığım gibi,  yönetmen koltuğundaki Joon-ho Bong'a da " sen neymişsin be abi ? " repliği ile yaklaşmak istiyorum.. Bilemiyorum.. Bırakın sizi incitsin.. İzleyin.. ( Yazan : Yusuf )


14 Temmuz 2012 Cumartesi

Intouchables - Dokunulmazlar - Can Dostum

Hani küçükken anneden babadan alınan küçücük paralarla markete girersiniz ya arkadaşınızla.. Herkes aynı şeyden alır ve marketten çıkıldığında beraber yersiniz ve illaki aynı anda başlar aynı anda bitirme kuralınız vardır.. ya da cipsden enmayi çeşit çıkan oyuncaklardan en havalısı sizin paketinizden çıkmıştır ve herkesin gözleri parlar ve sizin içinizi ukala bir gurur kaplar ya.. hah tam o samimiyette bir film..

Olağanüstüydü.. Gerçek bir hikayeden alınmış ve içtenlik dolu bir yapıta çevrilmiş Fransız yönetmenler tarafından.. Bütün vücudu felçli bir adamı canlandıran  François Cluzet jest ve mimik dersi niteliğinde bir oyunculuk sergilemiş..Asla unutulmayacak bir dram hatta çoğu kez komedi.. Hayat ne kadar varlıklı olsanızda adaletsizliğini sizin üzerinizde sergilemekten kaçınmıyor.. Ayrıca Omar Sy de oldukça içten bir oyunculuk sergilemiş.. Film çok lezzetli olmuş..
Kesinlikle listenize eklemeli ve hemen tüketmelisiniz.. 
( Yazan : Yusuf )

The Hobbit - Official Trailer

Tolkien olaydıda yazmaya devam edeydi.. Neyseki yıllardır hurafe olmuş olan The Hobbit kitabının filmi gösterime yaklaşıyor ve Peter Jackson amcamız sayesinde Tolkiensiz bir Dünyayı kısada olsa unutacağız gibi duruyor..

The Inbetweeners Movie - 18'e gelmeden

Dvd'si şuan elinizde mi ? Peki bugün birazcıkda olsa gerginlik hissediyor musunuz ? Evet! o dvd filmden nasiplenebilir ve onu kırabilirsiniz..

2004 yapımı Euro Trip filmini bilirisiniz.. İşte o filmde yakalanmak istenenin yanına bile yaklaşılamamış.. Film görüntü ve kadrajlarıyla amatör haller içerisinde üstelik filmdeki embesil denebilecek karakterlerin ne hal ve hareketleri ne de aksanları "komik" kavramına yaklaşamamış .. Gençlik filmi bağbında izlediğim " komiktir ya gecenin bu vakti bu uyutmaz beni izleyeyim " diyerekten elimealmış ve gecenin 01:52'sinde irkilerek uyanarak filmi sonlandırmıştım.. Size önerim " Sinemada izleyeceğim ben bunu pödöf çödöf " diye ortalarda geziyorsanız en yakın iddaa bayinde o parayı daha nasipli bir şekilde kullanın ve sıkıntıdan bağsur olma tehlikesi ile yüzleşmemiş olun..    
( Yazan : Yusuf )

Dark Shadows - Karanlık Gölgeler

Tim ? Burten ? Siz ikiniz orada mısınız ? ben cevap vereyim değiller.. Ne çok sıkıldım ben filmde ? Bilmiyorum yüksek beklentilerden olmalı..


Johnny Depp'in şeytan tüylü oyunculuğunun etkisinde kalarak mı çok beklentilerle gittim bilmiyorum ya da " Tim Burten çekerde gitmez miyiz olumm!! " efektiyle mi hareket edildi onuda bilmiyorum ama bir sinema bileti üzerine de konuşmuyorum..Konuştuğum şey " can sıkıntısı ". Tim amca aslına bakarsanız klişeleri iyi işler izleyiciye de güzel yansıtırdı ama bu filmde diğer Tim Burten karakterlerinin yanısıra asla hiç bir karakter trend olmayacaktır.. Hiç bir karakter samimi değildi.. Yeterince saçma ve klişe olsaydı gayet kabul görecekti ama o sınırı aşamamışlar ve ortalarda bir yerlerde kalmışlar.. Evdeki 2 domates 1 biber ile harikalar yaratacağını sanan, öğrenci evi mutfağından çıkma bir film.. yanına çay bile demlenmemiş..artık onuda siz düşünün.. ( Yazan : Yusuf )


The Ghost Writer - Hayalet Yazar

Dvd'cime gittiğimde şansıma orada olan çok değerli bir sinefil abimiz bana 20 tane güzel film önerdi 1 saat koyu sohbet ettik ve o filmlerden biri Hayalet Yazar..

Film aslına bakarsanız ortalarda biryerlerde kaldı kafamda.. Kadrajlar şahane ve atmosfer tamda filmde olması gereken haller içerisinde ama oyunculuk adına Ewan McGrogor beni tatmin etmedi.. Bilemiyorum aslında 90's polisiye film yazarlarının kalıbından çıkma bir film gibi duruyor.. Efekt olmadan izlediğimiz ve hayran kaldığımız eski TRT gece kuşağı polisiye filmlerini andırıyor genel yapısı filmin ama bir şeyler hep eksik gibi geldi bana ve toplasan bir 15 dakika gereksizce uzatılmış ama Pierce Brosnan tam bu noktada " heyt! ben bu işin adamıyım, politik işler ve yanar döner haller benim işim" diyor ve filmin rengini değiştiriyor.. Görülmeyi hakeder niteliklerde olan bir film olduğunuda eklemek isterim..
 ( Yazan : Yusuf )



8 Temmuz 2012 Pazar

Diario de na Ninfómana - Bir Sex Bağımlısının Günlüğü


Konusu adıyla aynı olan bir film. Sex bağımlısı olan bir kadının, hem bağımlılık sorunlarını hem de kadın olarak yaşadığı sorunları anlatıyor. Bir sahnede tam hatırlamamakla beraber şöyle diyor: " Erkekler çok kandınla yatınca tebrik alıyor da kadınlar çok adamla yatınca neden orospu oluyor?"
Sex bağımlısı olsan da, bu durumdan sen rahatsız olmasan, kendinle barışık olsan da, hayatını istediğin gibi yaşa, neden mutlu oluyorsan onu yap. Her şeyi yapma fırsatın varken dolu dolu yaşa. Kendini özgür kıl.
(Yazan: Eren)

6 Temmuz 2012 Cuma

Facebook Internet Explorer 9 ile Çok Daha İyi

Internet Explorer 9, hem temiz ve sade arayüzü ile en sevdiğiniz web sitelerinin içeriklerini ön plana çıkarıyor, hem de gelişmiş güvenlik özellikleri sayesinde web’de kişisel bilgilerinizin gizliliğini ve bilgisayarınızın güvenliğini koruyor. Windows 7 için özel olarak geliştirilmiş olan IE9’un bir diğer avantajı da, tek tıkla ulaşabilmeniz için sık kullandığınız siteleri PC’nizin görev çubuğuna taşıması.

Internet Explorer 9’un site sabitleme özelliğinden faydalanmak için tek yapmanız gereken, sabitlemek istediğiniz site açıkken adres çubuğunda yer alan site logosunu ya da açık olan sekmeyi Windows 7 görev çubuğuna sürüklemek. Bunu yaptığınızda siteyi, öncesinde tarayıcıyı bile açmaya gerek kalmadan, tek tıkla erişilebilecek şekilde masaüstünüze taşımış oluyorsunuz.

Internet Explorer 9’un sabitleme özelliği sayesinde, Facebook’u da çok daha etkin şekilde kullanmanız mümkün. Internet Explorer’ın Facebook’a özel sıçrama listesi sayesinde hem tarayıcınızı bile açmadan Facebook’un farklı bölümlerine anında tek tıkla ulaşabiliyor, hem de Facebook’taki yeni bildirimlerinizden anında haberdar olabiliyorsunuz. Internet Explorer 9’un Facebook sabitleme özelliğinden faydalanabilmek için, IE9 adres çubuğundaki Facebook ikonunu veya Facebook sekmesini tutup Windows 7 görev çubuğuna sürüklemeniz ve buraya bırakmanız yeterli.

Hemen Internet Explorer 9'u yükleyip ayrıcalıklarını yaşamak için tıklayın!



Bir bumads advertorial içeriğidir.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Tyrannosaur



         
 Yok yok.. Dinazorlu bir film değil..

           Çok zalim bir Dünya'da yaşıyoruz diyor filmde..
 " Ne klişe ama ? " .. Klişeler gerçeklerin pek çok tekerrür ettiği zaman ortaya çıkan tekrarlamaların adı ise, kolunuza hızlıca vurduğunuzdaki sızlama kadar gerçek.. ve hep tekerrür eder.. Aslına bakarsanız film tokatın ta kendisi.. Kötü insan kavramını hatırlatır nitelikte.. Farkına varmadan can acıtmak gibi aslında.. ve keşkeler.. pişmanlıklar.. İnsanın kendinden nefret etmesine kadar uzanan pişmanlıklar cümbüşü.. 

Yılmak ? Hayat sizi ne kadar zorluyor son günlerde ? Ne kadar daha hazırsınız buna ? Ayrıca filmin yönetmeni ve yazarı Peddy Consinide şahane bir yorumlama yapmış.. İzlenmeli. ( Yazan : Yusuf )
 



Filmin soundtrackini yapan Damien Dempsey'den şahane bir şarkı..

28 Haziran 2012 Perşembe

Wristcutters: A Love Story / Bilek Kesenler: Bir Aşk Hikayesi














İntihar edenlerin yaşadığı arada kalmış ötede dünyada geçen bir yol, aşk, hayat, intihar hikayesi. Gerçek dünyadan pek bir farkı bulunmamakla, burada renkler hep solgun, gülümsemek zor ama hayat yine benzer şekilde devam ediyor. Yaşarken de bazen kendini hayata kapatırsın, ifadesiz gezersin, kafan minimum düzeyde çalışır da biraz yok olsam yokluğumu fark ederler mi diye düşünürsün ya... İşte öyle bir film. Zaten intihar etmişsin, burada buna alternatif bir hayat yaşıyorsun. Kimse bir daha intihar etmeye çalışmıyor çünkü nasıl acı verdiğini biliyorlar.
Film depresif değil sadece öyle duruyorsun, o akıyor bu sırada çok da keyif alıyorsun. Filmin sonunda, bütün film öyle durduktan sonra, durmaktan kalıplaşan yüzünüze bir tebessüm zuhur ediyor. Ruhunuzu sıkmıyor, hatta bence dinlendiriyor.
Renkler solgun demiş olsam da akılda kalan çok güzel fotografik sahneler de mevcut. Ayrıca filmde geçen Tom Waits'in ve Gogol Bordello'nun şarkıları da çok güzeldir. (Özellikle açılışta Zia'nın intihara hazırlanırken çalan Tom Waits şarkısı) Unuttukça izlenmeli. İkinci ayrıca: Mucizeler hiç beklemediğimiz, umudu kestiğiniz zaman gerçekleşir.
(Yazan: Eren)

20 Haziran 2012 Çarşamba

Burn: Şehrin Enerjisi!

Burn’ün sunduğu http://www.sehrinenerjisi.com/’da kullanıcı İstanbul’un farklı bölgelerini temsil eden sesleri, Doğuş Çabakçor ile Ozan Çolakoğlu’nun müziğiyle mix’leyip özgün şarkısını yaratabiliyor. Polis sireni, adalardan fayton sesi, metro gişesi, dolmuşçu, vapur sesi gibi bir çok sesin İstanbul haritası üzerinde temsil edildiği uygulamada, kullanıcı istediği sesleri müziğinin bir parçası haline getirebiliyor.  Kullanıcı dilerse mikrofon aracılığı ile kendi istediği sesleri de İstanbul haritası üzerine ekleyip özgün şarkısının içerisine dahil edebiliyor.

İstanbul’un seslerinden güzel bir mix yapmak isterseniz: http://www.sehrinenerjisi.com/
Facebook: http://www.facebook.com/BurnTurkiye
Twitter: https://twitter.com/#!/burn_tr

Burn


Bir bumads advertorial içeriğidir.

13 Haziran 2012 Çarşamba

Everyone Else / Diğer Herkes


               Film sakin sessiz sedasız ilerliyor ama ara ara açılan derin sıyırıklar sonlara doğru sızlıyor.. Çaresizce ne istediğini bilmeden sadece istemek kelimesini yüzeyselleştirmek gibi film..Film, işin içinden çıkılmaz klişe aşk ve alışkanlık ikileminin yazlık hali gibi..Sıcak bir mekanda güzel bir evde geçen filmi izlerken şarap içilse çokta güzel gider sonunda uyunur bile.. evet sakin..oldukça sakin.. Akşam vakitlerinde izlenildiğinde filmi bitiremeden uyuyacağınız aşikardır.denenmemeli. Imdb sakinleri filmin kara kaşına kara gözüne vermemiştir 6.6'yı diyebilirsiniz ama zaten bu tarz filmlerden daha iyisi beklenmemeli.. Ne yahudi ne de gay var filmde heralde yüksek puan almıyacak diyor ve ekliyorum..sakin sakin..çok sakin..böyle baya sakin.. ( yazan : Yusuf )

La Cara Oculta / The Hidden Face / Saklı Yüz

La cara oculta'dan saklı yüz'e gelinceye baya asimile olmuştur filmin ismi diye düşünürken çok ta birşey yazmak istemediğim beliriverdi kafamda.. Film ilerleyişi kolay tahmin edilir bir samimiyetsizlikle ilerlerken, tatminsizlik üzerine tatminkarsızlıklar altına üstüne boşluklar bilmemneler dizilmiş sonuna kadar.. aynen bu cümle gibi gereksiz bir film.. Imbd 6.7 vererek " eh ehem işşte böyle ehe baya işte yönetmen var o var kadrajlar gibi gibi böhe ehe İspanyada bu mevsim güzelidir " şeklinde olurvermiş heralde o puan ki çok yüksek değil amma film o kadar vasatki imdb ile uğraşmak daha yerinde geldi.. neyse ki filmin sonunda güzel birşeyler çalmışlarda sakinledim.. izleyin aklınızda kalıcağına zihinselinizde kalsın.. enazından "bir film nasıl çekilmemeli" ye itafen bir eğitim olur..

Son bir not.. Fragmanı koydum ama onuda izlerseniz filmi izlemeden siz bile çekebilirsiniz.. ( Yazan : Yusuf )

8 Haziran 2012 Cuma

Bu Kafalara Ulaşmak İçin Ne Gerekir?

Oyun Linki : http://www.facebook.com/rufflesturkiye/app_298027463617532

Ruffles, reklam filmlerindeki “böyle kafalar” konseptini internete de taşımış, Türkiye’nin ilk Goldberg projesini yapmış! Adına ise Ruffles MAX Machine denmiş... Böyle bir makine gerçekten de olsa olsa “böyle kafalar”dan çıkardı!

Ruffles Max’ın lansmanı için hazırlanan videoyu yeterince dikkatli izlerseniz, üzerlerinde soru işareti bulunan kutuları görebilirsiniz. Kutuların içinde ne olduğunu da bilirseniz o zaman ödüllerden ödül beğenirsiniz. Çünkü Ruffles, videoya kutular gizleyerek Facebook üzerinden oynanabilen bir oyun yaratmış ve videoyu interaktif bir hale getirmiş. Yukarıdaki link sizi oyuna götürecektir. Düzenekte kullanılan malzemelerden bazıları da kısaca şöyle:

- 2 adet 74 model Mini Cooper (Bayandan)
- 3 barbekü (hepsi yandı)
- 2.3 km ip ve 1.5 kilo barut
- 327 adet okey taşı
- 7 çamaşır makinesi
- 3750 parça LEGO
- 800 adet tahta
- 630 balon ve daha niceleri...

Ayrıca Ruffles videoyu daha eğlenceli yapmak için onu sonunda ödül de bulunan bir oyuna dönüştürmüş. Ödüller bomba:

- Adidas 1000 TL hediye çeki
- iPad 3 (Yeni)
- iPhone 4S
- PS Vita
- AR Drone
- Oyun koltuğu

Size tavsiyem dikkatli izleyin!


Bir bumads advertorial içeriğidir.

3 Haziran 2012 Pazar

Happythankyoumoreplease - Mutluyum Devam Et

Uzun aradan sonra ve bilgisayarımı tamir ettirdiğime göre artık film izleyip birşeyler yazmalıydım.
Neyse seçtiğim film ise pazar günü öğleden sonra sanki muhabbet eder gibi izlenen, How I Meet Your Mother dizisinin Ted'inin yazıp yönetip bir de üstüne oynadığı: Happythankyoumoreplease. (Türkçeye çevrimini yine beğenmediğim filmlerden biri.) Josh Radnor kendinin yazıp, yönetip, oynadığından da anlaşılacağı için kendine kişisel bir film çekmiş. Sanki şöyle düşünmüş, ben olsam şöyle bir film yapardım, şöyle yazardım gibi.
İnsanı yormayan bir film. Pazar günü biranızı alıp, ya da kahvenizin içine viski koyup tatlı tatlı izleyebilirsiniz.
Bir kaç replik vermek gerekirse, filmin sonlarına doğru Annie Sam'e"Hani insanlar der ya, güzellik insanın içindedir diye. Tamamen saçmalık, Güzellik insanın dışındadır. Kendimi güzelliğimle seviyorum. Hüznü bırak ve sevilmeyi hak eden insan ol" gibi birşeyler der.
Abartısız, tatlı, sakin bir film. abartılı, yorucu oyunculuk da yok. Tavsiye edilir. Ayrıca son not olarak, Josh Rodney acaba Ted karakterinin etkisinde kalıp o karakterden rol çalmış mıdır? Diye şüphe etmiştim ama şüpheye yer yok. Çok da güzel kendi çalıp oynamış. (Yazan: Eren)

1 Mayıs 2012 Salı

Happy thank you more please



      Günlerin hepsi aynı..su bile hep berrak diyerek bin bir çeşit bahaneler uydururken buluyorsanız kendinizi belkide dışarı çıkıp kulaklığınızı takıp biraz temiz hava çekmeli ve umut etmeyi tam bıraktığınız yerden devam etmelisiniz.. Hani sıcak çikolataların kokusu ilk önünüze geldiğinde sizi şımartır ya..işte hayat aslında doğduğunuzda ciğerlerinize ilk dokunduğundada bu hissiyatla şımartır bence..önemli olan çabalamak değil midir ? Önemli olan koştuktan sonra yorgunken o suyu kafaya dikmek değil midir ? işte tam da bu noktada sizi bu düşüncelere balıklama daldırıp dipten kum çıkartacak bir film..sıcak..içten..umutkar..Ayrıca How I met your mother serisin Ted'i yani Jons Radnor hem yönetmiş hem oynamış..Paylaşmaktan mutluluk duyduğum bir film daha oldu..
Ayrıca; Sevmek için dekoru düzgün bir bedenden ziyade sevme yeteneği olan bir ruha ihtiyaç var..demiş şair..
( Yazan : Yusuf )



30 Nisan 2012 Pazartesi

Battleship / Savaş Gemisi

         




          Film ilk 20 dakikasıyla beklentilerinizin yanına bile yaklaşmıyorken eğer iyi bir sinemaya gitmişseniz ve görüntüyü destekleyici sağlam bir ses ile donatılmış ise bulunduğunuz yer , işte o zaman görsel bir şölen çıkıyor  karşınıza filmin son saniyesine kadar. Bu arada ; elbette ki yine Amerika Dünya'yı 9665.kez kurtarıyor Allah başımızdan eksit etmesin onları. Görsel efekt tutkunlarına ısrarla önerilir.
 ( Yazan : Yusuf Okay )

War Horse / Savaş Atı

              Göz alabildiğince toprak rengi kırların arasında bir gün bir tay Dünya'ya gelir..Doğduktan saniyeler sonra ayağa kalkar..Hayat denen mucize sanki nefeste gizlidir..sanki suda ya da gökyüzünde..öylesine güzel saf bir umuttur ve özgürlüktür ki onun içindeki..nice sevdalara bürünüp dev topların bulunduğu savaş meydanlarında bir yılkı gibi koşar..Beyaz değil belki ama bacaklarının en altında ve tam kafasının ortasında bembeyaz tüyleri vardır bu güzel varlığın..Adı ise; " Savaş Atı ". Size tekrar inanmayı ve mucizeler için gözyaşı dökebileceğiniz anıılar vadediyor. İzlediğim en anlamlı ve duygusal filmdi demekten mutluluk duyuyorum. Teşekkürler Steven Spilberg.
(Yazan : Yusuf )



27 Nisan 2012 Cuma

TTNET Genç Yeteneklerin Yanında!

TTNET’in “Yeteneğe Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek Projesi”yle, gençlerimiz yeni kariyer firsatlarını keşfediyor.

Bilişim sektörüyle tanışan gençler, aldıkları eğitimlerle iş hayatına hazırlanıyor. TTNET, Türk ekonomisine destek oluyor. Siz de bu ücretsiz eğitimler hakkında bilgi almak için hemen tıklayın.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

24 Nisan 2012 Salı

Blind Shaft - Kör Kuyu

             

                    Film bir kesime göre oldukça iyi olarak bahsediliyor eminim..Bu kesime benim dvd'cim ve eşide dahil..film bittikten sonra insanda nasıl bir hissiyat bırakır muhabbeti üzerine filmin onlarda " donduk kaldık " hissiyatı bırakmış olması ilgimi çekmişti. Bir film hakkında bitince yorum yapamamak benim içinde iyi film budur arkadaş ibaresinin tasviridir ama bu film "Iğğğ ığğ". Bittikten sonra " aa evet filmi çekerken şuna dikkat etmiş kadraja şunu almış, aslında oyunca tam da burada çokta oynayamamış, aslında kameranın da çok farkında hatta aslında filmin kamera arkası niteliğinde bir 5 dakikaydı az evvelki " şeklinde düşüncelerle izledim kafamda..Aslında bakarsanız çok ta kötü bir film değil.."O bir kesim " tarafından sevilebileceğini bile düşünüyorum, hatta çok bir şey beklemeden insani bir konudur şeklinde yaklaşımlarla film size sempatik bile gelebilir..ve belkide iyi bir şirin olursanız filmi eşe dosta önerirken bile bulabilirsiniz kendinizi..
 ( Yazan : Yusuf )

22 Nisan 2012 Pazar

Kick-Ass



    Yine kafa dağıtmalık, eğlenceli bir film. Film bir çizgi roman uyarlaması. Okulunda silik bir tip olan, çizgi roman seven Dave filmin başında soruyor: Neden şimdiye kadar kimse süper kahraman olmayı denemedi ki? Sonra kendisi olmaya karar verir ve adını da Kick Ass koyar. Tabi hiç bir süper veya normal herhangi bir yeteneği olmadan. Bu arada gerçekten süper kahraman gibi takılan ve intikam almak istediği uyuşturucu baronun peşinden koşan baba kız var. Baba rolünü oynayan Nicolas Cage kızını silahlarla ve savunma sanatlarıyla yetiştirir. Hatta kızı doğum gününde babasından kelebek bıçak ister. (O kız karakter olan Hit Girl bazı sahnelerde bana biraz Leon'u anımsattı.) Küçücük boyuyla artistik hareketlerle suçluları kılıçlarla doğrayıp, mermi manyağı yapan bir velettir kendisi.

   Bir sahnede Kick Ass  hoşlandığı kızı rahat bırakması için uyarmaya uyuşturucu satıcısının evine gider. Bu arada camdan Hit Girl (Mindy) maskeli etekli ve pembe kemerli kostümüyle girer. İçerdeki herkes şaşkınlıkla ona bakarken hangisini önce öldürsem diye saymaya başlar, ini mini miny mo diye. Bu sahne de bana Natural Born Killers'da Mallory'nin bir kafede aynı şekilde kimi önce öldüreceğini seçmek için saymasını anımsattı. Genel olarak silahlı kılıçlı sahneler Kill Bil'i anımsatıyor zaten. Bir de Kick Ass Peter Parker'a çok benzerliği var. Yaşadığı ev, okulda silik bir tip olması, havalı bir kıza aşık olması, bir binanın çatısında kahramanlığa çalışması gibi.
   Bu çizgi roman uyarlamasında insanlar gerçekten ölüyor, etraf hep kan gölüne dönüyor. Küçük bir kız uyuşturucu patronundan dayak yiyor. Ama filmde bunları izlemesini gayet eğlenceli. Gereksiz bir ayrıntı daha, aslında benim için bir tesadüf: Mindy (Hit girl) iki elinde silahla bir sürü koca adamı havalı bir şekilde haklarken, Freaks and Geeks'in jenerik şarkısı olan 'bad reputation' çalıyor.
  İzlemek için duraklamaya gerek olmayan, güzel müzikli, güzel bir çizgi roman uyarlaması. Çok güzel izlenir, keyif alınır, eğlenilir. (Yazan: Eren)
 

21 Nisan 2012 Cumartesi

Knocked Up / Kaza Kurşunu

   Freaks and Geeks'i izledim yeni bitirdim. Maalesef dizi bir sezon yayınlandı. Bile bile izledim ve çok sevdim. Bu filme de şuradan bağlayacağım: Dizide ki oyuncuların birçoğu bu filmde de oynuyor. Sonra dizinin devamı olmadığı için hem filmi hatırlamak hem de dizide ki oyuncuları tekrar bir arada görmek için filmi aradım buldum ve tekrar izledim.

   Bu filmi ilk olarak arkadaşımla üniversitede sınavlara hazırlanırken ders arası kafa dağıtma filmi olarak seçip izledik. Film, kapağından ve aptal çevirisinden saçma ve abartılı Amerikan komedisiymiş gibi duruyor. Ama aslında hiç de o tarz bir film değil hatta o kadar da komedi tarzı değil. Ama ders arasında, kendisinden beklenen kafa dağıtma işini layıkıyla yerine getirmiştir. (Küçük hatta gereksiz bilgi: Aynı kaderi paylaşan bir film de "Çölde Kutup Ayısı filmidir. Kapağı ve Türkçe çevirisinden dolayı film hakkında hiç bir şey bilmiyorsanız filmi hayatta alıp izlemezsiniz.)

   Neyse filmin konusuna gelirsek, tek gecelik bol alkollü bir ilişkiden sonra Alison hamile olduğunu öğrenir, bebeğin babasına (Ben) haber verir ve bebeği doğurmaya karar verirler. İki farklı dünyaları olan iki insanı birleştiren çat kapı gelen bir bebek söz konusu. Ortada örnek alabilecekleri tek çift ise Alison'un birlikte yaşadığı ablası Debbie, eşi Pete ve iki kızlarıdır. Tabi bu çekirdek aile de mükemmel değil. En azından Alison ve Ben için. Evlilik dışı gelen bu bebeğin doğum sürecinde birbirlerini tanımaya çalışırlar, severler, sevişirler, ayrılırlar, gerçeklerle yüzleşirler, birbirlerine destek olurlar. Tabi sonunda o küçük yaratığın gelişiyle film mutlu sona bağlanır.

   Filmde, izledikten sonra aklıma parça parça gelen ama net hatırlamadığım çok ayrıntı var aslında. Böyle konuşulan repliklere 'Vay çok güzelmiş bunu facebook iletime yazmalıyım' dersiniz ya onun gibi laflar var işte. Abartı bir yana arada baya bol küfür de var uyarmalıyım. Şöyle bir detay var ki yazmak isterim: Bebeğin babası olan Ben'in odasında 'Fear and Loathing in Las Vegas' filminin posteri var ve Alison'un ablasının eşi olan Pete ile Ben Las Vegas'a yaptıkları bir kaçamakta, mantardan kafayı bulup, sirke gittikleri sahne sanki Fear and Loathing in Las Vegas filmine göndermeymiş gibi. Ha bir de Pete bir sahnede bir Tom Waits'in Raindog albüm kapağının olduğu bir tişört giyiyor. Gereksiz ayrıntıları da verdiğime göre yazının sonunu bağlayayım.

   Aslında konusuna, kapak resmine, çevirisine bakınca, film işe yaramaz ve kesin klişelerle doludur diye düşünülebilir. Ama samimi ve keyifli bir anlatımla sıkmadan, şişirilmiş, içi boş ders verici laflar falan olmadan sıkılmadan, tekrar tekrar izlenebilir. İzledikten sonra jenerik kısmında çalan müziği dinlerken yüzünüzde bir tebessüm oluşabilir. Sevdiğim ve sürekli izlenebilir filmler listemdedir ayrıca. İzleyin eğlenin gülün keyiflenin!

  Dip not: Jenerikte oyuncuların çocukluk ve çocuklu fotoğrafları da çok eğlenceli.
(Yazan: Eren)

2 Nisan 2012 Pazartesi

Anılarınızı Duvara Yansıtın!

Ailece gittiğiniz yaz tatilinde yaptıklarınızı yeni Sony Projektörlü Handycam ile kaydettiyseniz istediğiniz her yerde ışıkları biraz kısarak sevdiklerinize izletebilirsiniz. Diyelim ki tatilden sonra annenizin evine gittiniz. Malum emektar televizyonların usb girişi ya da SD kart girişi olmayacaktır. Peki ne mi yapıyoruz? Işıkları kısıp, yeni Sony Handycam’inizin projektörünü açıyorsunuz ve tüm anılarınızı duvara yansıtıyorsunuz. İşte hepsi bu!

Sony’nin, Handycam’in tanıtımı için hazırladığı bu kısa videoda görüntü kalitesi ve kameranın diğer özellikleri sanki kendi evimizde gerçekleşiyor gibi canlandırılmış. Şimdi hayal gücünüzü zorlayın ve projektörünüzü nereye yansıtacağınızı düşünün. Çünkü artık her yüzey bir sinema perdesi...

Bir bumads advertorial içeriğidir.



31 Mart 2012 Cumartesi

The Blues Brothers/Cazcı Kardeşler


Acaba bu filmi neden bu kadar geç izledim? Yoksa aslında geç değil de her şeyin bir zamanı var da ben tam zamanında mı izledim? Şarkılı, eğlenceli, danslı, böyle tekrar tekrar izlersin de mutlu olursunlu bir film. Filmde rol alan ünlü hatta hayatta olmayan blues/jazz müzisyenlerinin seslendirdiği şarkılar zaten muhteşem(Biraz da üzücü tabi).


Blues kardeşler umarsızca masum görünen suçları işleyip, sürekli sayısı artan polislerden kaçıyorlar. Hepsi de çocukken kaldıkları yetimhanenin kurtulması için. Yetimhaneyi kurtarmak için eski gruplarını bir araya getirmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken tabi ki de çok eğlenceli, komikli macera yaşıyorlar.
İzledim mutlu oldum. Daha sonrasında dinlemelere doymadım, gün içinde resmen arka fon filmim oldu. Arşivde durmalı ara ara izlenmeli. (Yazan: Eren)


30 Mart 2012 Cuma

WRATH OF THE TITANS ! - Fragman/Trailer

Beklenen fantastik kurgu vizyonda !

THE TWILIGHT SAGA: BREAKING DAWN - PART 2 Alacakaranlık - 4 Son bölüm Fragman/Trailer




              Güzel ve çekici bir bayan mısınız ? Dudağınız mı kanadı ? Öyleyse hemen kaslı bir abimiz tshirt'ünü çıkarıp dudağınızı silmeye gelecektir..Serinin son filmidir bu arada..Part 1 kadar kötü olmasa bari..



26 Mart 2012 Pazartesi

Midnight in Paris / Paris'te gece yarısı

       Owen Wilson bana hep kötü bir komedyen olarak gözükmüştür..Aslına bakarsanız oynadığı basit filmlerden ya da gerçekten yeteneksiz olduğundan sevmiyorum ben bu adamı diyordum ki Paris'te gece yarısını bir tavsiye üzerine izleyene kadar..

       Bu filmi izledikten iki hafta sonra ancak yazabildim...Elbette sabah akşam berduşlar gibi bu filmi düşünmüyorum ama sindirmesi ilk vakitler keyifliydi ve yazmak istemedim..Filmi izledikten sonra yazıların akmasını bekler ve soundtrack'i hep dinlerim sonuna kadar bahsetmişimdir..ancak bu filmde oldukça kalakaldım..Benim en zayıf noktama yüklenmişlerdi.. İzlerken hem çok karışık duygular içerisindeydim hem de bazen kısa kopmalar yaşıyarak kendi geçmişime gittim.. Altın çağ.. İşte tam bu noktada filmde insanların en mutlu oldukları ya da mutlu olabileceklerini düşündükleri zamanlara yolculuklardan bahsediliyor..Konu böyle olunca geçmişine gereğinden fazla önem veren şahsım filmi elbette beğenecekti..Bir yazarın şans eseri Paris'in arka sokaklarından birinde ütopik bir düşünceyle zaman içerisinde seyehat etmesi ve bu seyehatin yazarı tam da yaşamak istediği döneme götürmesi üzerine kurulmuş çok sempatik ve düşüdürücü bir filmdi.. Paris'i seviyorsanız şahane kadrajlar ve sindire sindire gezilen şehir, size senaryo ya da oyunculukları unutturacaktır ancak film ciddi anlamda keyifli ve güzel bir akşam menüsü olarak izlenmeye değer filmler arasında.Woody Allen sevilesi insan.IMDB notu ise 7.8 ( Yazan : Yusuf )



The Skin I Live In / İçinde Yaşadığım Deri

   İçinde yaşadığım deri ismi aslında ilginç bir iticilik uyandırdı bende..Filmi aylar öncesi almıştım ama izlemek için bir yerlerde şans eseri duymayı umuyordum sanırım..Yine nedendir bilinmez yorumlamak içinde bir vakit beklemek zorunda hisettim kendimi..İçimdeki karmaşayı böyle anlatıyorum ki sanmayın boş boğazlığımdan..Bir nedeni varmış..Sindirilmesi zor bir film..Senaryo kulağa çok ütopik gelsede günümüz koşullarında artık neyin kurmaca neyin kavramsal ya da gerçek olduğunun ayrımına varması pek zor..Film işte tam burada kocaman bir parantez açıyor ve diyor ki ; " Siz çok sevdiğiniz kızınızınn intikamını alırken ne kadar ileriye gidebilirsiniz ? " .. Antonio Banderas kendi görevini yapmış ve kenara çekilmiş..ama filmde Antonio Banderas'ın kızı rolündeki tanınmamış yüz Ana Mena toplamda oynadığı beş küsür dakikada çok etkileyiciydi..Bir diğer başrol oyuncusu Elana Anaya ise Antonio gibi görevini yapıp senaryoyu doldurmanın dışına çıkamamış..Özetle senaryo dışında orjinal pek bir husus olmayan bir film ama zaten oyunculuk gözünüze batacak kadar da kötü değil..Bir akşam oturup neden izlenmesin ? Elbette izlenmeli. IMDB notu ise 7.7 ( Yazan : Yusuf )



19 Mart 2012 Pazartesi

Drive


Ben bu filmi Yusuf'un sevdiği kadar sevmedim. Aslında baya hiç sevmedim. Ryan Gosling ve Carey Mulligan'a yönetmen, siz öyle durun güzel, yakışıklı ve seksisiniz zaten, ben sizin etrafınızda süper bir film çekeceğim demiş bence. Ha bir de arada üzgünlü bakışlar atın ben oraları sündürüp harika sahnelere çevireceğim demiş. Sıkıldım bir ara gözüm bile daldı. O uzun yavaş çekimli anlamlı gibi sahneleri yok mu?  Bence zaten Ryan Gosling genel olarak filmlerinde durup o tipik kuzu gibi bakışlarıyla oynar gibi yapıyor. Sanırım Ryan Goslin'i hiç sevmiyorum, bu filmle de sevmediğimi daha iyi anladım. Bol bakışmalı, duygusal, silahlı, arabalı,  yakışıklılı film izlemek isteyen varsa, o gereksiz ağır çekimler bana koymaz, iki güzel insan görmüş olurum, dersen izle.
Dip not: Filmde az da olsa Mad Men'in seksi Joan'ı Christina Hendricks oynuyor.( Yazan : Eren )

14 Mart 2012 Çarşamba

Hugo


İkiteklerden iki Hugo yorumu ozaman:
Gerçekten başarısız bir film. Hiç sevmedim. Yoruldum izlerken. Özellikle o iki çocuğun 'Arka Sokaklar' vari oyunculuğu, mimiksizliği yordu. "Anlatmaya çalıştıkları ama beceremedikleri şey güzeldi" :)
Filmde güzel olanlara değinmek gerekirse, Gustave karakteri, filmin renkleri, görüntüleri, arada Tim Burton vari animasyonlar. Bu arada dip not: Johnny Depp de yapımcılarından biriymiş filmin.( Yazan : Eren )

Hugo Cabret



     Hugoyu izledim..Çok duygulandım..Aslına bakarsanız, Hugo iyi bir film değilmiş ama filmdeki cümleler görsel efektlerden ya da taklit yapan insanların rollerini izlemekten daha tatminkardı..yitirdiğimi düşündüğüm ama hala içimde biryerlerde olduğunu tekrar farkettiğim rüyalarımı hatırladım..tam da böyle oldu..ve evet film bittikten sonra dinlemeye  jeneriği herzamanki gibi dinlemeye devam ettim 2 yada 3 kez hatta..Yazan : Yusuf )

12 Mart 2012 Pazartesi

Beginners

Kapağına bakıp, eğlenceli, neşeli, keyifli, kafa dağıtmalı gibi dedim. İzledim. Beğendim. Aman aman bir neşe akmasa da damlıyor filmden. Film bitince bende kalan çoğunluk duygu: Hüzün. 
Konu kısaca şöyle: Annesi ölen bir genç adamın, babasının kanser ve gay olduğunu öğrenip, birlikte babasının hayatında ki son zamanları paylaşmaları ve bu arada babasının ve kendisinin aşık olmaları. 

 Bir de babasından miras kalan köpek var. Kendisi dili olsa seninle adam gibi dertleşecek.
Filmde en çok sevdiğim şey, filmin hemen hemen her sahnesinin fotoğraf karesi gibi olması ve sıcak renklerini olması. Görüntü açısından çok doyurucu. Oyunculuk için sadece Melanie Lauretn (Inglourious Basters filminde alman genarelin elinden kaçan Shosanna)  beni çok rahatsız etti. Filmde ki karakterinin nevi şahsına münhasır bir özelliğidir belki ben anlamamışımdır. Ama arkadaşı izlerken gerildim sıkıldım 'bi mimik ver duygu göster be kadın' dedim. Ewan McGregor ile yaşadığı aşkı hiç anlamadım, gelmedi bu taraflara. A ha galiba ben rahatsız eden şey, 500 Days of Summer filminde Summer'ın sürekli koca gözlerini açarak oynamasını çok anımsattığı için.

Gel gör ki Oliver'in (Ewan McGregor) babası olan Hal Fields (Cristopher Plummer) ile Andy'nin ( Goran Visnjic ER'ın yakışıklı Dr. Luka'sı) yaşadığı aşk muhteşem. Birbirlerini seviyorlar gerçekten. Oliver'ın da filmde çokça görülen, babası ve sevgilisini izlerken yüzünde beliren tebessümlerden de anlaşılıyor.
 Sevgili Goran Vinsjic bu kadar mı güzel gay oynar? Sen yakışıklı karizmatik doktor, gerçek bir gay ol. Çok keyifli gerçekten. Nasıl derler Melanie Laurent haricinde herkes tabi ki de usta ve başarılı oyuncular.

Öyle harika oynanmış sahneler var ki, yazının başında bahsettiğim bende bıraktığı hüzünlere neden oldu. Bazen hüznü bile aşıp, küçük çaplı hıçkırığa neden oldu. Neden bu kadar duygusal peki? Sanırım benim en zayıf olduğum noktadan vurdu bu film. Sevdiğin insanın yavaşça, son anları olduğunu bilerek ölmesi. Baba sürekli son zamanlarını keyif alarak, üreterek, severek mutlu geçiriyor.

Sonra ortada yeniden başlayan bir çift kalıyor.

Hüzünlü, keyifli, güzel müzikli bir film. Evet aslında bittiğinde sevmemiş gibiydim ama, düşünüp duygulandıkça sevdim.( Yazan : Eren )